Pazartesi, Ekim 13, 2025

samsun.city

Şehrin İnternet Adresi

Blog

Röportaj

[VİDEO 4/4 BAŞ

Soru: 2009 – 2011 yılları arasında Türkiye Bayındırlık ve İskan Bakanı olarak görev yaptınız. 2019 yılından itibaren ise Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görev yapmaktasınız. Bakanlık ile Başkanlık arasındaki farkı anlatır mısınız?

Cevap: Evet. Daha öncesinde de 2001 yılında AK Partinin Kurucu İl Başkanlığını yaptım. Üç dönem milletvekilliği içerisinde 2009 – 2011 yılları arasında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yaptım. Bakanlık sorumluluğu çok ağır olan bir görev. Yani 85 milyonluk ülkeyi temsil ediyorsunuz. Biz bir medeniyetin ayrıca dünyada en optimum medeniyetin temsilcileriyiz. Hem alanınızla ilgili Türkiye’deki tüm düzenlemeleri, çalışmaları takip etme durumundasınız hem de dünyada ülkenizi diğer ülkelerle yarıştırmak ve temsil etmek durumundasınız. Oranın sorumluluğu çok ağır. Ancak yaşayan bilir. Başkanlık ise; Kuzeyin en önemli, en büyük şehrin Belediye Başkanlığını yapıyoruz. 1 milyon 350 bin insanımız var. Başkanlık, Bakanlık deyince… Bakanlıkta sorumluluk ön plana çıkıyor. Başkanlıkta da 1 milyon 350 bin insanın hayatına pozitif dokunmak… İkisinin arasında yelpaze birbirinden çok farklı… Bakanlıkta da dokunma var başarıyla birlikte ama Belediye başkanlığında bizzat insanın hayatına dokunmak durumundasınız, yediden yetmişe herkesin… Onun için çok enerji istiyor, çok dikkat istiyor… Hizmet verdiğimiz insanlara sevgi ve özellikle onlara saygıyı beraberinde olmadan o hizmeti yapamazsınız. Dolayısıyla tek kişisiniz, elinizdeki kadroyla 1 milyon 350 bin insanın hayatına dokunmak çok büyük bir enerjiyi gerektiriyor.

Soru: Pekala, başkan olmaya nasıl karar verdiniz?

Cevap:

Soru: Başkanlık görevine başladığınız ilk günü hatırlıyor musunuz? O an neler hissettiniz?

Cevap: İlk günü hatırlıyorum. Devir teslim töreni… Samsun’da 20 yıl benden önce görev yapmış bir etkin arkadaşımız vardı… Bir ara dönemde de başka bir arkadaşımız vardı. Tabii seçimin hemen sonrasında görevi teslim aldığımda ifade ettiğim gibi 1 milyon 350 bin insanın hizmet sorumluluğunu omzunuza yüklemiş oluyorsunuz. Vücut kimyanız otomatikman fiili olarak o noktaya doğru yönelecek şekilde değişiyor, bir ilk günün heyecanını yaşıyorsunuz. Omuzlarıma biraz daha yük aldığımı bütün iliklerime kadar ağırlığıyla birlikte hissettiğim bir gündü.

Soru: Unutamadığınız, şu an aklınıza ilk gelen anınızı anlatır mısınız?

Cevap: Çok anımız var. Çok üzüldüğüm ama hayatımın bugüne gelme noktasında çok önemli bir dönüm noktası olan bir anım var. Askeri liseyi kazanmıştım. Kuleli Askeri Lisesini… 1974 yılında Kıbrıs Savaşının olduğu sene. O zamanlar ortaokulu bitirmiştim. Kayıt yaptırmaya gittiğimde kayıt yaptıramayacağımı öğrendim. Yaşımı büyültmüşüm, yaş tashihi kabul edilmiyormuş. Nasıl üzülmüştüm, nasıl yıkmıştım ortalığı. Ama bir işe yaramadı tabii. Çok üzüldüm, bir 10-15 gün sanki dünya kararmış gibiydi. O süreçler geçti daha sonra Trabzon Lisesi’ne kaydımı yaptırdım. Hayatım böyle olacakmış demek ki. O anım zaman zaman aklıma gelir. Bir de iyi bir başarı sağlamıştım. Bütün mülakatları da geçmiştim. Sporla ilgili seçmeler vardı, onları da geçmiştim. Tam kayıt yaptırmaya gideceğim dediler ki senin kaydını yapamıyoruz. Çok yıkılmıştım. Kayıt yaptırabilseydim Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir subay olacaktım. Ama kayıt yaptıramadık sivil hayatta mimar olduk. Ülkemize bu alanda hizmet edecekmişiz. O gün, hem üzüntüsüyle hem de hayatımı değiştirmesiyle birlikte sık sık aklıma gelir. Yani o zaman gitseydim… Onu bugünden değerlendirme şansım yok ama hayatımın başka bir istikamete döndüğü gündü o gün.

Soru: Seçim döneminde yapacaklarınıza dair vaatleriniz vardı. Bu süreç içerisinde ne kadarını gerçekleştirdiniz? Ne aşamadasınız?

Cevap: Seçim süreci konusunda çok ciddi bir proje yelpazemiz vardı. Proje lansmanında 86 tane projeyi deklare ettik ama deklare etmediğimiz nice projeler de vardı. 2021 yılının başındayız, zamanlama itibariyle programımızın önündeyiz. Yaklaşık %25 civarında daha büyük bir performans gösterdik. Mesela özellikle birkaç nokta söylenebilir. Samsun’da kırsal altyapıyı biz 5 yılda bitirmeyi hedeflemiştik. 2024 yılı sonuna planlamıştık ama 2023’ten önce bitiriyoruz. Kentsel dönüşümle ilgili çalışmalarımızı 2021 sonunda başlarız diye planlıyorduk 2020 yılının sonunda tamamına başladık. Trafikle ilgili, otoparkla ilgili çözümlerimize de 2021’in ortalarında, sonunda başlarız diye düşünüyorduk. Ama onlara da başladık şu anda. İyi gidiyoruz. Programımızın önündeyiz.

Soru: Herkesin Belediye Başkanından bir isteği var, sizin vatandaşlardan isteğiniz nedir?

Cevap: Bizi izlemelerini, takip etmelerini, fikirlerini bize iletmelerini ve eksik olduğumuz noktalarda da anında bizi uyarmalarını istiyoruz. İhtiyaç duyduğumuz şey bu… Vatandaşın bizimle ilgili kanaatini mümkünse anında öğrenmeyi istiyoruz. İstiyorum daha doğrusu. Çünkü insan kendisi çalışırken yoğun tempo içerisinde mutlaka iyi yaptığını düşünerek hareket eder. Olabildiğince de programlı çalışır. Ama bu arada atladığı şeyler olursa onu nereden öğrenir? Vatandaştan öğrenir. Dolayısıyla vatandaşla iletişimi çok açık tutmak gerekiyor ve sürekli tutmak gerekiyor. Ona da gayret ediyoruz. Salı ve Perşembe günleri randevusuz halkın Başkanlık Makamına geldiği günler. Orada çok şeyi vatandaştan alıyoruz. Bunu da ilan ediyoruz, yani Salı ve Perşembe günleri vatandaşların gelebileceğini duyuruyoruz. Belediyeye ulaştırıp da netice alamadığı her şey bana geliyor oraya. Çok da katkı sağlıyor.

Soru: Belediye Başkanlığı sizin hayatınıza neler kattı ve size neler öğretti?

Cevap: Başkanlık; kamu hizmetinin kendi hayatımdan, özel hayatımdan çok daha önemli olduğunu öğretti. Kendi özel hayatımdan çok daha değerli, kıymetli olduğunu gösterdi. Belediye Başkanı olarak şehrinize ne kadar faydalı olabileceğinizi, ne ölçüde faydalı olabileceğinizi, hangi alanlara etki yapabileceğinizi bizzat yaşayarak öğreniyorsunuz. Büyükşehir Belediye Başkanlıkları sorumluluk ve yetki alanı itibariyle çok önemli yerler. Bir şehrin geleceğini tamamen inşa edebiliyorsunuz. Problem alanlarına nüfuz edebiliyor, gelecek vizyonunu çizebiliyor ve insanlarınıza pozitif yönde mesafe kat ettirebiliyorsunuz. İnsanlarınızın hayatına dokunabiliyorsunuz. Bunu yaşamadan biliyordum az çok ama yaşayarak bunun çok daha önemli olduğunu öğrenmiş oldum. Bu da insanın enerjisini arttırıyor. Heyecanını geliştiriyor. Çünkü her yaptığınız iş, vatandaşa ulaştığınız pozitif noktada dokunuş, o insanın hayatında çok ciddi değişikliklere sebebiyet veriyor. Ve dolayısıyla aslında şehrinizin hayatını değiştiriyor. O bir enerjiye dönüşüyor. Bir motivasyona dönüşüyor. O bir güç olarak önünüze çıkıyor. Her alanda, bunu her alanda düşünebilirsiniz. Sanayiden, üretimden, kültürden, sanattan, özel yeteneklerden. Her varlığınızı geleceğe kanalize edebiliyorsunuz.

Soru: Siyasetçi, Mimar ve İş İnsanı kimliği dışındaki Mustafa Demir neler yapar?

Cevap: Birçok şey… Araba kullanmak, fotoğraf çekmek, kitap okumak, piknik yapmak, düşünmek, yürümek, spor… Mesela bir babayım, bir dedeyim. Karadeniz insanıyım. Samsunluyum. Ama özel hayatımda böyle bahçeli bir evde, tarlayla bahçeyle uğraşmayı arzu ederdim. Ama zaman ayıramıyoruz, yine de fırsat buldukça yapmaya çalışıyorum.

Soru: Hayal kurar mısınız? Gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı?

Cevap: Her insan hayal kurar, ben de kurarım. Tabii hayallerin hepsi gerçekleşmez. Ama hayali de dengeli kurmak lazım. Çok uçuk ilgisiz alakasız hayallere yönelmemek lazım. Kendi sorumluluk alanımla ilgili, kendi özel hayatımla ilgili, gelecekle ilgili… İnsanlar mutlaka bir ufuk çizerler kendilerine. Ama benim gerçekleştiremediğim hayalim diyecek olduğum çok şey aklımda yok. Ama gerçekleştirme noktasında olduğun konularla ilgili zaten ufuk çiziyorsun. Başkalarının hayalleri nasıldır bilmem ama ben kendi ilgi ve kendi yürüdüğüm alanlarla ilgili hayal kurmayı da severim. Mesela ülkemin geleceği ile ilgili hayal kurarım. Şehrimin geleceği ile ilgili hayal kuruyorum. Şimdi bunların içerisinde gerçekleşecek olanlar var. Çok gerçekleşmeyecek olan alanlara gitmemeye çalışıyorum. Şehrimle ilgili nasıl hayal kuruyorum? Samsun’un Türkiye’nin gelecekte hemen hemen her alanda en gelişmiş, en mutlu insanların yaşadığı şehir olacağını ben biliyorum. Bu benim hayalim. Ama bu gerçek olacak olan bir hayal. Şimdi onunla ilgili ben bu zamanda kendi sorumluluğum içerisinde yapabilecek olduğum kadar ne yapmak gerekiyorsa onu yapmaya yöneliyorum. Peki bu hayallerim proje vizyonunu etkiliyor mu, etkiliyor. Zor olan projelere karar verme gücünüzü arttırıyor. Hele bir de orada yürüyüp başardıkça daha da güçlü hale geliyorsun. Şu anda gündemde Samsun ile ilgili hayallerim daha ön planda.

Soru: Gençlerle ve çocuklarla ilgili çalışmalar yaparken kendi çocuklarınızdan veya torunlarınızdan ilham alıyor musunuz?

Cevap: Alıyorum. Almaz mıyım? Asıl ilhamı onlardan alıyorum. Ama tüm çocuklardan alıyorum. Benim 6 torunum, 5 çocuğum var. Hepsiyle konuşurum. Sorarım onlara. Belediyeyi nasıl buluyorsunuz derim. Bir şikayetiniz var mı derim. Etrafta konuştuğunuz yerlerde bir eksiğimize rastlıyor musunuz, insanlar bunu size ifade ediyor mu? Bunları sorarım. Bir de belli alanlarda mesela “Atakum’da, İlkadım’da, Canik’te… şu konu nasıl olsun istersin? ” diye bazen fikir alıyorum onlardan. İşte bir park yapacaksak; “Nasıl bir park yapalım? Nasıl bir parkta olmak istersin?” Bunları soruyorum. Tabii konum itibariyle büyük çocuklar var, torunlar var hemen hemen şehrin her konusunu çaktırmadan yani onları bir sınava tabii tutuyormuşum gibi değil onlarla istişare ederim. Çok da güzel şeyler alıyorum. Yani beni eleştirdikleri de oluyor.

Soru: Torunlarınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz?

Cevap: Hepsiyle çok güzel zamanlar geçiriyorum. Benim Mehrika diye bir torunum var. Kızdan torun. Geçen gün beraber çok güldük. Karşılıklı kahkahalara boğulduk. O güldü, ben güldüm. Ben güldüm, o güldü. Son yıllarda o kadar içten gülmemiştik. Çok tatlı. Benimle bayağı yarışıyor. Ben onun yaşına iniyorum, o benimle buluşuyor bir yerde. Trip atıyor bazen, öyle diyor gençler şimdi. Onlarla beraber oynuyoruz, beraber yarışıyoruz. Evde beraber birbirimize bazen posta koyuyoruz. (Gülüyor)

Soru: Hiç fıkra veya hikaye anlatır mısınız?

Cevap: Fıkra tarzı değil ama kendi hayatımdan, kendi tecrübelerimden karşılaştığım şeyleri sık sık anlatırım. Ama lüzum ettiği yerde. Çok fıkra hafızamda yoktur. O tür şeylerim çok yoktur. Bazıları çok fıkra anlatır, her şeye bir şey bulur. Öyle birisi değilim. Ama konuşmayı severim, iletişimden hoşlanırım. Benden büyüklerle konuşmayı çok severim. Bir de gençlerle konuşmayı, gençlerle sohbet etmeyi çok severim. Orada birçok şey devreye giriyor. Çok planlı olmuyor, mevzuya göre, duruma göre…

Soru: Çocuk Mustafa Demir ile şu anki Mustafa Demir’in örtüşen yönleri neler?

Cevap: Çocukluğumdaki Mustafa Demir büyük ölçüde duruyor bende. Çocuk halimle şu anki durumum arasında çok ayrım yapamıyorum. Herhalde şöyle bir şey olsa gerek. Demek ki çocukluktaki ben herhalde var hala. Yani çocukluğum, orta yaşım ve bu halimle ayrım yapamıyorum. O gençliğimdeki ve çocukluğumdaki heyecan hala içimde var.

Soru: Kendinizi tek kelimeyle tanımlayacak olsanız ne söylerdiniz?

Cevap: Kendimi tanımlayabilecek veya en baskın yönüm… Hayatımı şekillendiren veya bana da bedel ödettiren… Sanırım biraz fazla disiplinliyim. Özellikle çalışma konusunda…

Soru: Başkanım çocukluğunuzda da bu disiplin anlayışınız var mıydı?

Cevap: Çocukluğumda o azim şeklindeydi. Azmetmek gibi bir şeydi ama kamu hizmeti, özellikle siyasi alana girince o disiplin bende çok baskın bir şekilde ön plana çıktı sanıyorum. Çocukken azimliydim. Gözümü kestirdiğim bir şeyi mutlaka yapıyordum.

Soru: Hobileriniz nelerdir? İsteyip de yapamadığınız bir hobiniz var mı?

Cevap: Şu anda çok yoğun olduğum için yapamadığım hobim çok. Hayatımda ertelediğim çok şey var. Tiyatroyu severim, tiyatro izlemeyi severim mesela ama tiyatro izleyemiyorum. Sinemaya gitmeyi severim. Ankara’da milletvekiliyken ayda bir giderdim. Bazen çocuklarla giderdim. Fotoğraf çekmeyi severim. Manzara fotoğrafları, doğa fotoğrafları… Bir de ortaokulda fotoğrafçılık yapmıştım. O da o istekten geliyor. Bayağı fotoğrafçılık yaparak okul harçlığımı çıkarıyordum. Resim yapmayı severdim. Fidan dikmeyi, ağaç dikmeyi, bahçeyle uğraşmayı severim. Seyahat etmeyi severim. Okumayı çok severim. Fırsat buldukça okurum. Şu alanı yapmıyorum, şu alana uzağım diyecek olduğum çok bir alan yok. Mesela seyahat etmeyi hakikaten çok severim. Yeni yerler görmeyi, insanlarla bir arada olmayı severim. Mesela tanıdık eş, dost ziyaretine önem veririm. Fırsat bulduğumda yaparım. Planlayarak yaparım. Ne kadar tanıdığım akraba eş dost varsa zaman zaman ararım, ziyaret ederim. Hatırlarını sorarım.

Soru: Çok yoğun çalıştığınız için seyahat etmeye vaktiniz oluyor mu?

Cevap: Şimdi olmuyor. Ama olduğunda yapıyorum. Planlayarak yapıyorum. Mesela ben siyasete girmeden önce her yıl en az iki kez yurt dışına çıkardım. En az iki ayda bir mutlaka Türkiye’de bir güzergahta plansız, programsız sadece seyahat etmeyi planlar çıkardım, dolaşır gelirdim.

Soru: Kimsenin bilmediği bir yönünüz var mı? Bizimle paylaşır mısınız?

Cevap: Bir iki şey söyleyebilirim. Ama hemen söyleyeyim ben her gün eve gitmeden o günü nasıl geçirdiğimi mutlaka yorumlarım. Ona bir zaman ayırırım. Ama 10 dakika ama 15 dakika, yarım saat… Şimdi makam aracımla gidip geliyorum eve. Önceden kendi aracımla gittiğimde yollarda arabayı ben kullanırdım o günü süzgeçten geçirir, muhasebesini yapar, eğer eksik bıraktığım bir şey varsa onu not ederdim. Ertesi gün düzeltmem gereken bir şey varsa onların kararlarını alırdım. Eve girdiğimde de bütün o benim kamu hizmeti, siyaset, iş ne ise eve girdiğim anda kapıda kalır eve girmez. Bunu ama her gün yaparım. Şimdi eve gitmeden yaparım, bazen arabada yapıyorum. Ama her günü mutlaka gözden geçiririm.

Soru: Hiç hayvan sahiplendiniz mi? Evinizde veya bahçenizde beslediniz mi?

Cevap: Aa tabii… Benim Bakanlık döneminde koyunlarım vardı bahçede. Hayvanları severim. Çatalcam’da bahçem vardı. 10 tane koyun. Kuş da almıştık. Bir buçuk senede koyunlar 40’a çıktılar. Bir buçuk sene sonra da 200’e çıkacaklar bakamayacağız diye sattım onları. Hiç bireysel anlamda evde kedi, köpek beslediğim olmadı. Ama severim. Başkanlık katında bir kedimiz var.

Soru: Çocuklarınızın siyasete bakış açısı nedir? Onların da siyasette yer almasını ister misiniz? Bu konuda bir telkininiz oldu mu?

Cevap: Çocuklarımın siyasete bakış açısı demeyeyim de çocuklarım da siyasete duyarlı. Yani siyasete ilgililer, izliyorlar. Siyasete bakış açısını başkaları nasıl yorumlar bilmiyorum ama bir insanın kendi hayatındaki özellikleri siyasi alanda hizmet etmeye uygun mu değil mi aslında biraz onu düşünmek lazım. Benim çocuklarım da kamu alanında, özellikle politik alanda, siyasi alanda hizmet etmeye yatkınlar. Siyasette yer almalarını ister miyim? Özellikle isteyip istememek gibi bir tercihte bulunmam. Ama bir gün yer alırlarsa faydalı olurlar. Faydalı olacak olanların da siyasette yer almaları gerekir. Kamuda hizmet etmeyi insanın kendi hayatında kendine kazandıracak olduğu şeylere tercih edilmemeli. Her zaman kamudaki hizmet ön planda olmalı. Bir gün birisine öyle bir sorumluluk düştüğünde kendi hayatına o alanı tercih etmeli.

Soru: Mimarlığı özlüyor musunuz?

Cevap: Mimarlığı özlemiyorum. Mimar olarak yaşıyorum. Yaşayınca özlemiyorsunuz. Ama böyle bilindiği şekilde proje çizerek, uygulama projeleri veya tasarım yapmak şeklinde değil benimkisi ama onların kararlarını vermek o süreçleri çalıştırmak, onları uygulama sorumluluğunda olmak zaten bence mimarlığın çok etkin daha üst düzeyde yaşanması gibi bir tatmine ortaya çıkartıyor. Mimarlık eğitimini almak ayrıcalık onu da ifade edeyim. Ben o eğitimi de aldım. Okulu bitirdikten sonra da mesleki alanda o mimarlık mesleğini o sanat gücünü kendi içimde yaşattığım veya duygu dünyamda şekillendirdiğim şekli giderdim. Mesela sinemaya ayda bir, iki ayda bir hayatım boyunca yaşadım ve hala yaşamaya devam ediyorum. O aldığım eğitimin tüm hayatımda etkisini, yansımalarını görüyorum. Benim tüm hayatıma katkı sağlıyor, onun için mimarlığı özlemek değil iç içe yaşıyorum. Herhalde ölene kadar da öyle yaşarım. Samsun’u özellikle bir mimar olmanın avantajından da istifade ettirmeye gayret ediyorum. Sanıyorum onu da başarıyoruz gibi geliyor bana.

Soru: Ne tür müzikler dinlersiniz? Şarkı veya türkü söyler misiniz?

Cevap: Şu an yoğun çalışma ortamından dolayı müzik dinlemeye çok fırsat olmuyor. Ama normalde fırsat buldukça dinlerim. Daha çok Klasik Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği dinlerim. İyi bir dinleyiciyim. Şarkı, türkü söylemem ama kendi kendime kaldığımda bazen mırıldanırım. Ailem de etrafım da müziğe karşı duyarlıyızdır. Enstrüman çalmak isterdim. Özellikle bağlamaya karşı özel bir merakım vardı. Ortaokul yıllarında başlamıştım. Ama çalışma hayatına başlayınca kaldı orada. Hala fırsat bulursam bir bağlama çalmayı öğrenmek istiyorum. Çok küçük yaşlardan beri… Ama ailemde başka akrabalarımdan özellikle müzikle ilgilenenler var.

Soru: Tiyatro izler misiniz?

Cevap: Tiyatroya özellikle Ankara’da milletvekilliği döneminde giderdim. Mesela sinemaya ayda bir, iki ayda bir mutlaka gidiyordum. Şimdi de fırsat bulsam giderim. Bizim belediye etkinliklerinde de bu konuda gayret ediyoruz. Şu anda özellikle müzik alanında hem Türk Sanat Müziği hem Türk Halk Müziği konusunda faaliyetlerimize ciddi anlamda çok güzel programlar icra ediyoruz. Fırsat buldukça da onlara katılıyorum. Musikiyi herkese tavsiye ederim musiki ile iç içe olmak lazım. Hayatı nitelikli hale getiriyor. Ben öyle yaşıyorum.

Soru: Ne sıklıkla kitap okursunuz? Şu an okuduğunuz bir kitap var mı?

Cevap: Şu anda Cumhuriyet Tarihi alanında okuyorum. Kitap okumak benim çocukluğumdan beri yaptığım bir şey. İnsan okumalı. Bunu sevip sevmemek şekline sokmamak lazım. İnsan hayatı için çok gerekli olan bir şey. Ama benim kitap okuma merakım ortaokul, ilkokul yıllarına dayanıyor. Özellikle ortaokul, lise, üniversitede çok yoğun… Ama bilinçli bir okuma yani rastgele bir kitap okuma değildi benimki. Özellikle hem tarih anlamında, dini anlamda, değerler anlamında ve birçok konuda özellikle bizim çok kıymetli yazarlarımız var. Ben mesela Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin’in bütün kitaplarını ortaokul, lise döneminde okumuştum. Ve fırsat buldukça da okurum. Şu son zamanlarda daha çok anı, tarihi anlamda hatıratlar üzerinde biraz daha yoğunlaşıyoruz ki belli kesitleri net bir şekilde farklı kimliklerden öğrenmiş oluyorsunuz. Belediye Başkanlığı döneminde kitap okuma durumum biraz düştü. Belediye hizmet alanımıza katkı sağlayacak şeylere daha çok yöneliyor insan. Fırsat buldukça da okuyorum ama. Kitap okumadığım zaman kendimi gıdasız kalmış gibi hissediyorum. Veya zayıf kalmış hissediyorum.

Soru: Farklı türlerde de kitap okuyor musunuz?

Cevap: Tabii, tabii. Ben seçmem. Mesela tarih alanında derken aynı zamanda edebi anlamda şiir, roman, kaliteli nitelikli yazılmış kitapları da okurum. Ama son zamanlarda insan belli bir yere gelince kendisine kestirme bir şekilde katkı sağlayacak olan, kendi göreviyle alakalı, şehriyle alakalı okuyor. Milletvekiliyken de ülkesiyle alakalı kendi görevine katkı sağlayacak eserlere ister istemez yöneliyor insan.

Soru: Başkanım okumak kadar yazmak da önemli diyoruz. Hiç günlük yazdığınız oldu mu?

Cevap: Oldu. Ortaokul yıllarında aynı zamanda bir hikaye, bir roman yazmaya başlamıştım. Bir hikaye yazmıştım. Şiir yazıyordum. Ama o arada babam bana bakırcılığı öğretti. Babam bakırcı ustasıydı. Dükkanda çalışmaya başlayınca bütün sorumluluğu da bana yıktı. Benim o şiir yazma da yarıda kaldı, romanı da tamamlayamadım, yazma işi orada kesilmiş oldu. Yazmak, okumak önemli… Birbirinden ayırmamak lazım ama yazmak daha da önemli belki…

VİDEO 4/4 SON]

[VİDEO 1/4 BAŞ

Soru: Televizyon ile aranız nasıl? Takip ettiğiniz bir dizi ya da program var mı?

Cevap: Güncel, aktüel haberleri genelde izlemeye çalışırım. Kaliteli, nitelikli tartışma programlarını, siyasi içerikli programları izlemeye gayret ediyorum. Ama özel izlediğim bir dizi derseniz yok. Dizileri adı üzerinde dizi olduğu için periyodik takip edemiyorum. Ama bazen baktığım şeyler oluyor. Rast geldiğimde bazen ilginç bulduklarım oluyor ama daha çok fırsat buldukça özellikle siyasi, aktüel gündemi takip etmek için haberleri izlerim. Özellikle önemli bulduğum belli konularda izlerim. Yoksa sabit ekran izleyicisi değilim.

Soru: En son hangi filmi izlediniz?

Cevap: Yakın zamanda film izlemedim. Ama kaliteli, iyi çekilmiş, iyi senaryolu filmleri izlemeyi seviyorum. Onu da bazen internetten bulup kısa tatil olduğu, fırsat bulduğum zamanlarda izlerim. İsimleri gelmiyor aklıma hafızamda çok tutmam. Tiyatroya karşı merakımın ben de oluşturduğu böyle bir şey var. İyi yapıtları, iyi çekimleri özellikle izlemeyi seviyorum. Çoğunu da izlemişimdir. Önemli gördüğüm, emek verilmiş hakikaten kaliteli yapımları izliyorum.

Soru: Evde tek başınızayken yemek yapıyor musunuz? En iyi yaptığınız yemek hangisi?

Cevap: Öğrenciliğimde iyi yemek yapıyordum. Şu an yapamıyorum, zamanım olmuyor. Ama tek başıma kaldığımda evde eğer bir şey yapıp yemem gerekiyorsa yapar yerim. Kendi kendime kaldığımda tereyağda yumurta yaparım bazen. Özellikle sıcak yemek yapma fırsatım olmuyor. Ama öğrenciliğimde çok yaptım, iyi de yapıyordum. Herhalde şimdi denesem yaparım. Pilav yaparım, makarna yaparım… Bunları yapmakta zorluk yok. Yapmasını bilirim yani. Vakit ayıramıyorsun ya da yoğun oluyorsun, yorgun oluyorsun. Bazen yapmak ile yemek arasındaki emeğe bakıyorsun. O gibi durumlarda ihtiyaç olmuyor doğrusu. Olduğunda evde bir şeyler oluyor zaten. Evde yalnız kalıyorsam onun tedbiri biraz alınıyor. Yemek yapılıyor ya çocuklar ya kızlar bir yerlere bırakıyorlar, öyle gidiyorlar. Çok da ihtiyaç kalmıyor.

Soru: En sevdiğiniz yemek hangisidir?

Cevap: Çocukluğumda beni en çok gördüğümde mutlu eden şey makarnaydı. 70’li yıllarda şimdiki gibi insanlar makarna çok yemiyordu. O zaman makarnayı yemek marifetti. Bugünkü gibi değildi şartlar. Tereyağlı, üzerine güzelce ekilmiş… Çok güzel yemek yapardı annem. Biz çörek deriz. Bu sacın üzerinde yapılan, tereyağı sürülen. Şimdi gençler bilir mi, yapılıyor mu onlar bilmiyorum. Annem hala yapar onu ben gittiğimde. Çok güzel karalahana dolması yapar, onu çok severim. Hele bir de iyi yapılıyorsa… İçerisine hafif et katardı, şimdi kıyma katıyorlar galiba bir kısmı. Yanına da ev yoğurdu… Bunun dışında da yemekleri severim. Bunlar klasik çocukluğumdan kalma şeyler.

Soru: Seçtiğiniz bir yemek var mı?

Cevap: Şu yemeği yemem dediğim bir yemek yok. Yani bu nasıl değerlendirilir bilmem ama böyle güzel, lezzetli yemekleri yemeyi de çok severim. Kim nerde güzel bir yemek yapıyorsa davet etsin gider bir güzel oturur yerim. Mesela bizim Samsun’da pide çok güzel yapılır. Türkiye’de en güzel pide Samsun’dadır. Üstelik neredeyse bütün ilçelerimizde yapılıyor. Bafra pidesi, Çarşamba pidesi, Terme pidesi… Hepsinin ayrı ayrı lezzetleri var. Ben mesela Terme’ye, Terme pidesi yemek için özellikle gidiyordum başkanlıktan önce. Bafra’ya gidiyordum, Çarşamba’da çok güzel yapan arkadaşlar var. Her gün pide yemem ama yemek istersem özellikle gider yerim. Samsun’da pide yemeyen pide yemiş sayılmaz. Türkiye’de en iyi balık Samsun’da yapılır. Samsun’un, bizim mutfağımız çok zengin, çok lezzetli. Her damak zevkine uygun. Samsun’un eti çok iyidir, balığı çok iyidir, pidesi çok iyidir, döneri çok iyidir. Samsun’a gelen zaten özellikle çok iyi beslenir.

Soru: Sevdiğiniz ve sevmediğiniz yönünüz nedir?

Cevap: Kendimle çeliştiğim pek bir şey hatırlamıyorum. Şu özelliğimi de seviyorum dediğim bir şey yok. Bu ayrımı da doğru bulmuyorum. Kendimden çok şikayetçi değilim. Ama çalışma, iş disiplinim konusunda herhalde birazda kendimi ben öyle yönlendiriyorum. Emek verme konusunda insan biraz istikrarsız olabilir, o konuda Elhamdülillah istikrarımız da var. Disiplinli olmayı ve çalışmayı seviyorum. Sorumluluk duygum yüksek galiba biraz. Onu da seviyorum. Çocukluğumdan beri… Ben bildim bileli sorumluluk duygum varmış diye düşünüyorum. Çok küçük yaşlardan itibaren o yaşlarda alınamayacak sorumlulukları almışım. Ben onu almasan zaten aile onu veremez. Çocuk kendisi almadan anne baba çocuğa sorumluluk vermeye kalkarsa orada çatışma çıkar. Ben de onu almışım, o da bana verilmiş. Şimdi böyle yaşaya yaşaya gelince, onun üzerine ekleye ekleye gidiyorsunuz.

Soru: Ailenize zaman ayırabiliyor musunuz? Bu süreçte ailenizi ihmal ettiğinizi düşünüyor musunuz?

Cevap: İster istemez ihmal ediyorsunuz. Ama o kavramı onlara sormak lazım tabii ki. Onlar adına konuşmayayım şimdi. 1 milyon 350 bin insan benim ailem, öyle düşünün. Bunu samimi söylüyorum. Onun için aslında aile içinde hissediyorsunuz kendinizi. Cumartesi, Pazar çalışırken dinlenmek gibi bir şey benim için. Hafta içi, hafta sonu ilçelere ve mahallere gidiyoruz ama sanki kendi evime gittiğimi canlandırın, öyle düşünün. Ben öyle yaşıyorum. Ama mutlaka tabii kendi bireysel ailemden fedakarlık oluyor. O benim için fedakarlık olarak ne kadar ifade edilir bilmiyorum ama onlar için fedakarlık olsa gerek. Annem şimdi yanımda mesela. Annemle istediğimiz kadar oturup sohbet edemiyoruz, ona zaman ayıramıyorum. Onu annem başka yaşıyordur, ben başka yaşıyorum. Ama sorumluluklarım bu konuda daha ağır basıyor zannediyorum.

Soru: Sizce nasıl bir hayat yaşadınız? ‘Keşke’leriniz veya ‘iyi ki’leriniz nelerdir?

Cevap: İnanın yok. Hayatımda geri dönsem şöyle yaşarım dediğim bir şey yok. Belki spesifik olarak belli konularda bazen aklıma geldiği oluyordur ama genel itibari ile hayatımı negatif algılamıyorum. Veya hayatıma geri döndüğümde bende negatif enerji oluşturmuyor. Yani mutlaka belli insanlar hayatına geçmişine baktığında şu şöyle olsaydı diyebilir veya eski anılarına baktığında hüzünlenebilir ben de o tür şeyler olmuyor doğrusu. Herhalde biraz daha isteyerek kendi irademle yaşadım galiba hayatımı. Onun bunda katkısı var. Ben şimdi bile kendi hayatıma kendi irademin dışında iradelere çok müdahale ettirmem. Bunu doğru da bulmam. Ben de başkasının hayatına irademle çok müdahale etmeyi sevmem. Burası önemli. Hayatınızı kendi iradenizle kendi kararlarınızla yaşamalısınız. Günahıyla sevabıyla. Eğer onun dışında bir irade etki yaparsa hayatınıza o hayat sizin olmaktan çıkar. Bu belediye başkanlığında da aslında bizim bu yönetime yansıtmak istediğimiz en önemli özelliğimiz bu. İnsanların hayatına müdahale değil, insanların hayatına mesafe katettirmek, onun hayatına dokunmak, ona enerji vermek, onun hayatını daha iyi seviyeye taşımak olmalı. Belediye yönetimlerinin, sorumlularının tüm uyguladığı projeler böyle olmalı. Bunu ben çok önemsiyorum. Aslında bu çok genel geçer bir şeydir, olması gereken de budur. Akıl, irade, cüzi irade hepimizde var. Benim cüzi iradem veya benim düşüncemin, bana ait olan şeyin bir başkasından daha değerli olduğunu düşünmek insani bir şey değil, doğru bir şey de değil. Her insanın kendi iradesine kendi duygu dünyasındaki o özgürlüğüne o hürriyetine saygı duymak lazım. Onu geliştirmek lazım. Belediyeler bunun için çok önemli bir yer. Öğrencilerimiz, gençlerimiz, kadınlarımız, yaşlılarımız, çocuklarımız, sanatkarlarımız, sanatçılarımız onlar hür olmalılar. Onlar kendi hayatlarını pozitif yönde doğru yaşayabilmeliler kendilerince. Tüm uygulamalar, tüm hizmetler, tüm kamu idaresi aslında buna yönelik olmalı.

Soru: Gençliğinde kendi kararlarını kendi alan bir Mustafa Demir mi vardı?

Cevap: Aynen öyleydim. Kararımın üzerine çok karar hatırlamıyorum. Olursa da tanımazdım. Kararlı bir kişiydim, tepkimi verirdim. Baskı üzerine bir hayat yaşadığımı hatırlamıyorum. Baskı oluşturulabilecek, buna sebebiyet verecek bir hayatım da olmadı. Genel bir şey söylüyorum, bir kısım insan öyle yönelebilir. Ama ben kendi sorumluluğumu kendi yaşımda bilen birisiydim. Şöyle uyarıya, ikaza çok ihtiyaç olmazdı. Sanıyorum kendi hayatımla ilgili kararları kendim verdim. Hangi okula hangi liseye gideceğime ben karar verdim. Hangi üniversite hangi bölüme gideceğime ben karar verdim. Kimse buna müdahale etmedi. Herkesi dinlerim, ama yalnız kararı ben vermeliyim. Ben verirsem ben olmuş olurum. Yarınla ilgili kararımı herhangi birinin veya birilerinin isteği doğrultusunda yaşarsam ben ben olmaktan çıkarım. Ben diye bir şey kalmaz. Büyükşehir Belediye Başkanlığı sorumluluğunu şu anda üstlendim. Ben tek kişi olarak bir partinin Cumhur İttifakının adayı oldum. Herkesi dinlemeliyim. Sorumluluk alanımla ilgi her türlü katkının önünü açmalıyım. Ama kararı ben vermeliyim. Özellikle benim karar verecek olduğum noktalarda ama Büyükşehir Belediyesinin meclisi var orada da meclis kararı vermeli. Şimdi ben kendi hür irademe müdahale ettirmediğim gibi başka iradelere de tahakküm etmemeliyim. Demokrat kavramı vardır. Ben bu konuda demokrat birisiyim. Başka fikirler başka iradeler noktasında son derece öyle olduğumu görüyorum. Aksine de pek kendimde rastlamadım. Ama kendi irademe sahip çıkma noktasında da fena değilim. Oraya da kolay kolay kimseye müdahale ettirmemek lazım. Tek benim için geçerli değil ki. Ben herkese aynı şeyi tavsiye ederim.

Soru: Size tek kelimelik sorular soracağız. Aklınıza gelen tek kelime ile cevap verebilir misiniz?

Cevap:

  • Belediye Başkanlığı – Azim
  • Siyaset – Feraset
  • Seçmen – Güç
  • Vefa – İnsanlık
  • Güven – Doğruluk
  • Doğruluk – Hakkaniyet
  • İyilik – İnsan
  • Yalan – Kötü
  • İnanç – Varlık
  • Para – Araç
  • Mutluluk – Mutmainlik
  • Sevgi – Yaratılış
  • Savaş – Kötü
  • Barış – Huzur
  • Umut – Gelecek
  • Ümitsizlik – Zaafiyet
  • Kaybetmek – Tükenmişlik
  • Kazanmak – Ödül
  • Gönül – Kendi
  • Aşk – Kim tarif edebilmiş ki…